Bu meyhanenin İstanbul’da ayrı ve önemli bir yeri vardır... Bela denilen frenk yosmasının aslen nereli olduğu bilinmez... Ama İstanbul azınlığından kesinlikle değildir... Macar olabilir... Ya Lehistan veya Romen kırması…
II: Abdülhamid döneminde bu meyhane aynı zamanda otel hizmeti verir. Madam Bela İşletmeciliğe başladığında yaş olarak 40'I yuvarlamıştır ama en fazla 25 gösterir ve gören 41 kerre maşallah çeker. Ama adamı iki elini kanda bırakan kalleşin tekidir..... Katiyetle bel bağlanmaz bir şıllık Bela..
Otel ve meyhanesinde 16'lık Midilli gençleri çalıştırdı…Kiminin tadına bakar, kimine de baktırırdı Kız İstavro olarak tanınan adalı bir palikaryayı temiz pak edip giydirmiş ve eteğinin dibine almıştı Oynaşı bu delikanlı bir taşda üç kuş vuranlardandır.Bunlar yetmiyormuş gibi, Hem Kuledibi'nden bir genç fahişenin oturması, hem de müthiş cani. Bıçakçı Petri'nin yanaşmasıdır Bela, Petri ve fahişe arasında fır dönen bu meyhane gülü birgün soluverir. Madam Bela İstavro'yu fahişenin evinde basıp bir güzel şişler.Ama Bela bu vartayı da diğerleri de atlatabilecek kadar işinin ehlidir. Onlarca geminin demirlediği İstanbul'da serüvenci denizcilerin uğrak yeri olan Bela zaman zaman gazetelerin diline düşer.İstanbul Ansiklopedidinin hazırlanmasında emeği geçen Üsküdarlı Vasıf 1887 İstanbul gazetelerinde Belanın meyhanesinde Tulumbacılar yatağı olarak söz edilmesinin büyük tepkilere neden olduğunu belirtir.Bu tabirden alınan 300 tulumbacı gazetelere teesüflerini gönderince yayıncılar özür dilerler. Sermet Muhtar Alus Onikiler romanında da bu meyhanelerden söz eder. Madam Bela'nın oteli tam bir bela yatağı idi.Madam Bela'da Bela Çiçeği mübarek Galata'nın en namlı en bitirim batakhanesi Gazinosunda da sayısı 5 den aşağı düşmeyen en dilberleri arz endam eder. Yangında kül olup giden bu mekanın cenabetliği su götürmez. Mahzeninde çok sayıda iskelet bulunmasının başkaca bir izahı yoktur. Toy delikanlıların, yorgun ve sarhoş denizcilerin derdest edildiği bu meyhanede servisin ne biçim olduğunu böylece anlatmış olduk O dönemin gazeteleri Bela'nın otel ve meyhanesi için Galata'da Leblebici Sokağı'nı gösterirler. 1930'ların şehir rehberlerinde bu sokağın adı Leblebici Şaban olarak geçer
-------------------
Madam Bela | Kabadayı Hikayeleri
SOURCE
Efendim Galata malum meyhaneleriyle ünlü. Ancak sade mey bulunmaz. İşretin olduğu yerde işve, naz hülasa gayrı meşru gönül meselelerinin hallolduğu umumhaneler ve evler de bulunurdu evvelden.
Ta Bizans döneminden beri orası denizci, gemici yatağı. İçme haricinde başka ihtiyaçlarını da ilk elden burada karşılıyorlar. Bu yüzden buranın netameli mevzuları hiç bitmez.
Galata’nın gayrı resmi tarihini anlatırsak mevzu uzar. Biz Madam Bela’ya gelelim. 1880’lerin Galatası’nda güzelliğiyle dillere destan bir kadın peyda olur.
Sultan Hamid döneminde haşarat yatağı Galata’da (ve başka yerlerde) hovardaların, beyzadelerin, çapkınların takıldığı pek çok hususi mekan vardır. Ancak bunların içinde bu güzel kadının işlettiği müstesnadır.
Üstü otel altı meyhane bir mekan işletmektedir. Beyden, efendiden kimselerin de, sokak kopuklarının kaldırım kurtlarının da “Madam” dediği Bela isminde bir kadındır.
Madam Bela’nın asıl ismi nedir, nerelidir meçhul. Galata’da ne zaman bulundu yahut doğma büyüme oralı mı bilinmez. Batakhanelerden, umumhanelerden yolu geçmiş ve bir dönem nam salmış yosmalardandır.
Ancak yosma dediysek aklınıza sadece göz süzmeler, üpertili iç çekişler, süzüldüğü vakit anı durdurmalar gelmesin. Zira Madam Bela adından da anlaşılacağı üzere “Bela”nın kendisi, ziyadesiyle netameli bir kişi.
Mekan açılır açılmaz üstüne sıçramaya gayret eden kaldırım kurtlarını, kabadayıları, sokak serserilerini geri püskürtmüş. Oluk gibi kan akan Galata sokaklarında Bela’ya diş geçirebilen olmamış. Böylece bu belalı dilberin batakhanesi şehirde nam salmış.
Kırk yaşını aşkın olduğu halde en fazla yirmi beşinde gösteren bu kadın, mekanından haraç almaya yahut avantaya kızlarıyla takılmaya gelene aman vermemiş, alayını yıldırmış. Eli maşalı az gelir, eli kamalı desek yeri! Madam Bela’nın kızları dedik orada duralım.
Madam Bela’nın mekanı gayrı meşru işler için bir buluşma noktası, neticede otel. Ancak bunun haricinde meyhane kısmında çalıştırdığı Leh dilberleri var ki asıl namını bu kızlara borçlu.
Dünyanın dört yanından gelme denizciler, arkalarında cinayet ve soygunlar bırakmış Adalı Rum külhaniler, Galata’da boy gösteren fesli kabadayılar onun mekanının önünden geçtiklerinde kapıdan sarkıp kendilerini gösteren bu Leh kızlarının büyüsüne kapılıverirler!
Madam Bela’nın mekanı bugünkü Leblebici Şaban Sokağı’nda bulunmaktadır. Yolu düşen bu batakhaneye muhakkak uğrar. Ancak Bela’nın gadrına uğramamak için hususiyetle dikkat ederler.
Diyeceksiniz ki: “Yahu Son Gulyabani, o dönemlerden o kadar isim anlattın, alayı belalı, eli kanlı adamlar. Bu Bela’dan korku duymak da neyin nesi?” Bir hadiseyle durumu daha iyi anlatabileceğimi zannediyorum:
Hani size birkaç flood önce meşhur Galata Canavarı Petri’yi anlatmıştım. (Kabadayı Hikayesi; Galata Canavarı Bıçakçı Petri!) Ardında sayısız cinayeti olan, bıçaklarıyla ünlü Kefalonyalı Rumlarla kan davası olmasına rağmen Galata kaldırımlarında dolanan Petri’yi biliyorsunuzdur.
Bu Petri’nin vaktiyle yanında gezdirdiği, “el ulağı” derler Midillili Kız İstavro nam bir oğlanı vardır. Vakanın olduğu tarihlerde 16-17 yaşlarında. Bir gün Bela’nın batakhanesine yolu düşüyor. Eli yüzü düzgün bu palikarya Bela’nın nazar-ı dikkatini celbediyor.
Yanaşıyor buna, Galata kaldırımlarında ömür geçmez diyor. Kandırıyor. “Gel seni otele uşak alayım, giydireyim, karnını doyurayım” diyerekten kolu kanadı altına alıveriyor. Alıyor ama otel uşaklığı hikaye!
Mevzu oynaş durumları tamamen. İstavri’yi Bıçakçı Petri gibi bir caninin himayesinden böylesine çekip alabilmesi sanırım sizlere açıklayıcı gelmiştir. Tabi Bela da ayrı bela olduğundan İstavri’nin hayatı pek de iyi gitmemiştir.
İstavri genç, İstavri güzel. Sırtı urba görüyor, karnı doyuyor, canı bir gün sıkılıveriyor. Galata’da dolanırken akranı genç bir yosmaya gönüş düşürüyor. Kuledibi’ndeki bir evde sık sık kızı ziyaret ediyor.
Madam Bela da kendi devrinin kabadayılarından farksız hani. Kulağı delik, haber uçuranı bol. İstavri’nin başka bir yosmayla Kuledibi’nde filancanın evinde düşüp kalktığını öğrenince bir gün tek başına baskına gidiyor.
Gecenin köründe Galata’da bir başına bir kadın nasıl yürür hem de o dönemde diyeceksiniz. Madam Bela’nın can almaya gider gibi gidişini gören muhtemelen laf atmak bir yana görür görmez yolunu değiştirmiştir.
Kuledibi’nde kendisine söylenen eve çat kapı dalıyor. İstavri’yle adı meçhul yosmayı yatakta yakalıyor. İstavri’ye acıyor sadece yanından kovmakla yetiniyor, ancak yosmayı bıçaklayıp oracıkta bırakıyor. Yani batakhanesi haricinde kendi de vukuatlı Bela’nın.
Dönemin gazetelerinin vukuat ve zabıta olayları sütununda birkaç günde bir Madam Bela’nın ismi geçermiş. “Madam Başbelası”, “Karı hakikaten bela imiş”, “Bela ama ne Bela” gibi başlıklar atarlarmış çıkardığı olaylara, vurdulu kırdılı haberlere.
Tabi Madam Bela’nın asıl ünü batakhanesine ait. Otel ve meyhaneye yani. Yukarıda da dediğim gibi uygunsuz neviden yosmaların, gençlerin gelip gittiği bir yer. Bela’nın müdavimleri ise korsandan hallice olan denizciler genelde. Bunların da kavgaları dönemin gazetelerine çıkıyor.
Hatta size bir örnek daha vereyim de Madam Bela’nın batakhanesinin kötü şöhreti daha da netleşsin. 1888 yılında Madam Bela’nın otelinde çıkan bir vukuattan bahseden Sabah gazetesi, burası için “tulumbacı yatağı” tabirini kullanır.
Tulumbacıların floodunu ayrıca yaparım bir gün, bilen bilir bunlar da kavgacı kimselerdir. Nasıl eşkıyaların, zeybeklerin okulu kaçakçılıksa kabadayıların külhanilerin okulu da tulumbacı kahveleri ve bunların kavgalarıdır.
Dolayısıyla halk ağzında “tulumbacı yatağı” denilen yerler netameli mıntıkalardır. Haliyle Madam Bela’nın oteli de netamel olunca bu tabiri burası için de kullanırlar. Vay sen misin bu başlığı atan?
Semt semt ne kadar tulumbacı takımı varsa bu başlığa ilişkin teessüflerini bildiren 300’e yakın toplu imzalı mektup yollarlar Sabah gazetesine. Gazete bir-iki sayı sonra tulumbacılardan özür dileyen bir metin yayınlamak zorunda kalır.
İşte Madam Bela’nın batakhanesi ne menem bir yer varın tulumbacıların öfkesinden anlayın. Arayan belasını da bulur mevlasını da, Bela da bir gün ummadık kayaya çatar elbet. Yine bu vakanın olduğu senelerde, 1890’ların başında bir olay yaşanır.
Hayli varlıklı bir şeyhin torununun parası, filanca tekkede çalışan bir Arnavut bahçıvanın dikkatini çeker. Delikanlıyı kandırarak Madam Bela’nın meyhanesine giderler.
Çocuğun karşısına oyuncu Leh dilberlerinden birini çıkarırlar. Sohbet muhabbet derken delikanlı sarhoş edilir ve otele alınır. O gece kaza yahut cinayet delikanlı hayatını kaybeder. Cesedi soyup otelin bodrumuna gömerler hemen.
Arnavut bahçıvan da sabahleyin alelacele mekandan firar eder. Tesadüf orada kalmakta olan bir Karadenizli denizci geceleyin yan odadan boğuşma sesleri işitmiştir, birin boğazlarını düşünür. Sabah da Arnavut bahçıvanı telaşlı görünce pirelenir.
Zaptiyeye gidip durumu anlatır. Zaptiye de boş değil tabi. Uzun süredir bu Bela’nın peşindeler. Çünkü mekanla ilgili acayip dedikodular dönüyor. Dedikoduların içeriği de hep aynı.
Birine Bela diyorlar, ilk önce kapıda durup oynaşa oynaşa geleni içeri davet eden Leh dilberlerini zikrediyorlar. Sonra da fısıltıyla ekliyorlar: “Amma iyi yer değildir. Oraya gidip ortalıktan kaybolan denizcilerin lakırtısı dolaşıyor ortalıkta…”
Tabi zaptiye haricinde bunları gelip üfüren gelip külhaniler de var. Zira Bela haraç vermediğinden bir hayli kişinin hasmı.
Zaptiye oteli ve meyhaneyi basıp kimi bulduysa yaka paça tutuyor. Madam Bela dahil karakola gidiyorlar. Hepsinin ağzında tek söz: “Yalandır, iftiradır, bilmiyoruz…” Mekanı aradıkları esnada zaptiyelerin dikkatini bodrumdaki taze gömülmüş bir mıntıka çeker.
Toprağı kazınca delikanlının cesedini bulurlar. İşin rengi değişir. Ceset sorulunca Madam Bela suçu Rum uşaklardan biriyle Arnavut bahçıvana yıkar. “Bunlar yapmıştır ben bilmiyorum” der. Yakayı sıyırır ama batakhanesi kapatılır, kendi de tez elden sınır dışı edilir.
Madam Bela ortadan kaybolur böylece ama söylentiler hep sürer. Kaybolanlar, boğuntuya getirilenler, kızlarla kandırılıp otele alınınca öldürülenler konuşulur cesetten mülhem. Reşad Ekrem’in de yazdığı “Binbirdirek Batakhanesi’nin Galata Şubesi’dir” der Sermet Muhtar Alus buraya.
1890’ların sonunda otelin olduğu binada sebebi meçhul bir yangın çıkmış. Koca bina enkaza dönüşmüş. Enkaz kaldırılırken mahzene de ulaşmışlar. Burada birkaç tane kafatası, kaburga kemiği, iskelet falan bulununca asıl mevzu çok sonradan anlaşılmış.
No comments:
Post a Comment