İstanbul Ansiklopedisi bir şehrin destanıdır, ayda bir harf sırası ile, nâm salmış nice yiğidin bahsini eder. Reşat Ekrem Koçu’nun tertip ettiği fener alayına hepsi gelmiştir:
Vezir, ayyaş, bezirgân, şair, dalkavuk, meczup, cariye, içoğlanı, hânende, hamamcı, kabadayı, ahçı, müezzin, pehlivan, dilenci, derbeder, evliya, yankesici, harf sırası ile dedik, ve 32 sahifeye sığdığı kadar.
İstanbul Ansiklopedisi’nin bin bir hünerini tarif etmek için yüksek kaldırımda canavar teşhis edenlerin inandırma yeteneği ve konuşma kudreti lazım. Evet efendiler, girmeyen, bilmeyen, görmeyen pişman olur, ayazma, meyhane yeraltı yerüstü bini bir paraya selâtin kumarhane ve nefes tekkeleri, yalı cami hamam içre umulmaz aşk ve kin sahnelerinin en beklenmedik tecellileri, ihvan tiryaki erbâb, cümle “keş” ve “perest”ler, zaman zaman için- de hoş ve nahoş sadalar bırakmış dul sübyan veya kızoğlan kızlar, İstanbul Ansiklopedisi’nde hazır ve nazır.
Abdülhamit devrinde, sürgün edilmiş, İstanbullu bir paşa İstanbul derdine düşmüş, günler geçmiş, ne gelen var ne giden. Paşa neylesin? Yazın âdeti imiş, bilmem hangi vilayette bilmem hangi yaylaya çıkarmış. Maksat ömür tüketmek. Paşa günün birinde, dağın tepesinde, dolambaçlı bir çukur kazdırmış. Konağa bir takım ustalar dadanmış, mahremane görüşürler, çalışırlarmış.
Bir derenin suyu kesilmiş, çukura su akıtılmış. Kenarda tümsekler ve birtakım tertipler...
Mehtapsız bir gecededir ki, anlatacaklarımız olmuş: Akşam ezanından çok sonra, paşanın yayla konağının önünde ve zifiri karanlıkta, bir de bakmışlar ki, İstanbul şehri, azamet ve keder içinde ışıldamaktadır!. Evet koca şehir, iki denizi ve boğazı ile ayan beyan ışıldamakta. O kadar ki pencerelere koşmuş olan büyük hanımefendi kendini Çamlıca tepelerinde sanıp bayılıp ayılıp tekrar bayılmış. Bu olağanüstü hadisenin izahi yazık ki, basit: Paşa tenekeci ustalarına, cami, küle, konak ve yalıları ile şehrin bir ufak benzerini yaptırmış, her binanın içine birer kandil yerleştirmiş, nargilesini yaktıktan sonra şehrin ve deryanın şöyle bir seyrine dalmış... Ne yaparsın Boğaziçi dediğin su doldurulmuş bir çukurdan ibaret de olsa, maksat avunmakta.
Tenekeden şehir yaptırmak zahmetine katlanmadan, 130 kuruş mukabilinde İstanbul’u seyredebilirsiniz, zaman ve mekân içinde, kalbur saman içinde, az gidip uz gidip 32 sahifelik yol gidip, bir de bakmışın ki, henüz “A” harfindesin.
İstanbul Ansiklopedisi’ni alın, beğenmeyene parasını geri veririm."
Türksözü 1944
No comments:
Post a Comment