Greek pirate of the Aegean. Palicari.[1]
Pirate grec de l'Archipel. Palicar
1843
Bibliographic Citation
GOUPIL-FESQUET, Frédéric Auguste Antoine. Voyage d’Horace Vernet en Orient rédigé par M. Goupil Fesquet, Paris, Challamel [1843].
Revisiting Photography’s First Road Trip
Ten Turkish artists follow daguerreotypist Frédéric Auguste Antoine Goupil-Fesquet’s 180-year-old journey through the Eastern Mediterranean.
Nearly two centuries later, 10 Turkish photographers set off to follow in his footsteps, traveling to the same cities Goupil-Fesquet and his artist companions — painters Émile Jean Horace Vernet and Charles Marie Bouton — visited to capture them with contemporary eyes. At the Pera Museum, an exhibition on the two journeys, A Road Story: 80 Years of Photography, contemplates how places and the way we perceive them have changed since the 19th-century dawn of photography.
With few of Goupil-Fesquet’s fragile daguerreotypes having survived to the present day, the exhibit paints a historical picture of the region using text excerpts from his published travelogue, reproductions of a set of lithographs based on his images — primarily Orientalist portraits and street scenes of the “exotic” East — and black-and-white photos of the 29 places on his itinerary, taken later in the 19th century.
The images by the contemporary photographers, curated by photography historian Engin Özendes for their varied visual languages, range from Cem Turgay’s surreal, cinematic scenes in neglected neighborhoods of İzmir, Turkey, to Sinan Koçaslan’s documenting of daily life amid ancient ruins and the scars of modern conflict in Baalbek and Beirut, Lebanon. The exhibition features work by contemporary photographers Coşkun Aral, Laleper Aytek, Ali Borovalı, Murat Germen, Sinan Koçaslan, Yusuf Sevinçli, Alp Sime, Lale Tara, Serkan Taycan, and Cem Turgay.
[1] Palikarya: fromGR palikária παλικάρια [çoğ.] Rum delikanlısı < Yun palikári παλικάρι [küç.] delikanlı, genç erkek çocuk < EYun pallēks, pallēk- παλλήξ, παλληκ- a.a. +ari
Oldest source: [ Namık Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri (1872) ]
Arapça ballūṭ from Aramaic/Syriac balūṭā (meşe palamudu) forms fromGR Hjalmar Frisk, Griechisches Etymologisches Wörterbuch I.213 Yunanca sözcüğün Hintavrupa kökenli olduğunu güçlü delillerle ortaya koyar. Latince glans, Rusça jelud, Ermenice <>i kalin > gaġin կաղին gen. gaġno (aynı anlamda), aynı HAvr sözcüğün refleksleridir. Hintavrupa Anadilinde *gʷ sesi düzenli olarak Latince /g/, Slavca /j/, Ermenice /k/, Yunanca /b/ verir. Watkins 146.
Monday, August 03, 2020
Thursday, July 16, 2020
Kabadayı Hikayesi; Galata Canavarı Bıçakçı Petri!
Kabadayı Hikayesi; Galata Canavarı Bıçakçı Petri!
Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…
Tarihçi, yazar. FABİSAD, Anadolu Korku Öyküleri, Istrancalı Abdülharis Paşa (İthaki Yay.), Yaşam Sahnesi (TÜ), QHA - İletişim: mehmetberkyaltirik@gmail.com
Benzer Floodlar:
Kabadayı Hikayesi; Kasımpaşa Canavarı Hrisantos
Kabadayı hikayesi ; Sarraf Niyazi!
Kabadayı Hikayesi ; Arap Abdullah Paşa
Kabadayı Hikayesi ; Üsküdar'ın namlı ismi 'Ustura Kemal'
Kabadayı Hikayesi; Kanlı bir intikam öyküsü: Tiranlı Gani Bey
- Bazı floodlarda değindim eski İstanbul’da sokakların tarihinde bıçaklı kapışma motifi önemlidir. Yeniçeriler “bıçak altından geçirme” ve “it dalaşı” tabirlerini bırakmışlardır o günlerden yadigar. Ama bıçak kullanmalarıyla ünlenen bir alt kültür daha var!
- Bunlar sonradan Yunan ahalinin “mangkes”, “mangas” diye andığı ve en mühimleri genelde Adalardan yetişme Rum külhanilerdir. Bunlar adalarda, eskinin korsan mıntıkalarında yaşadıklarından bıçakla hayli haşır neşirlerdir.
- İşte bu gece sizlere anlatacağım, daha evvelce başka bloglarda ve floodlarda anlatılmış olan Galata Canavarı Bıçakçı Petri’dir. Bir de biz hikaye edelim.
- Adriyatik’te Ayamavra adasında dünyaya gelmiştir Petri. Babası meçhul, annesi hayatın karanlık yollarına savrulmuş bir zavallı. Kendisinin de başı beladan kurtulmamış daha 13-14 yaşlarında çamura savrulmuş.
- Okuldan kaçıp bir gemici meyhanesinde çıraklığa başlamış. İçki, küfür, kumar gırla. Ruhu karanlık bin bir uğursuz sıfatlının arasında geçmeye başlamış ömrü. Annesi öldürülünce kendisinin o hayata savrulmasına neden olan Daskalos nam rezilin evine sığınmak zorunda kalmış.
- Çıraklık yaptığı meyhanede sarhoş kaptanlardan biri buna askıntı olunca eline geçirdiği bir bıçakla tam kalbinden vurmuş adamı. İlk cinayeti olmuş. Ahali Petri’yi haklı bulduğundan ele vermeyerek saklamış. Maffios mefhumlar malum.
- Deniz haydutu Kefalonyalı Lefteri nam bir kaptan gemisiyle adadan kaçırır Petri’yi. Kefalonyalılar adına İstanbul’un it kopuk tarihçesini okuyanlar aşinadır, bunlar da adalı ve belalılar.
- Lefteri tam dört sene pençesinde tutar Petri’yi. Denizden denize, bin türlü vurgunun peşinde dolaşırlar. 1874 senesinde Petri, onunla birlikte devrin günah yeri Galata’ya ayak basar. Galata her külhani gibi Petri’yi de büyüler.
- Kaptanıyla birlikte Marsilya Oteli’ne yerleşirler. 17-18 yaşında bu genç o eğri büğrü taş sokakların, kırk türlü çehrenin dolaştığı, binbir binanın sıralandığı Galata’nın kaderini nasıl şekillendireceğinden habersizdir.
- Yeni bir şehrin büyüsü mü yoksa kaptanın pençesinden kurtulma gayreti mi bilinmez. Galata’ya ayak bastıkları günün gecesinde Petri ikinci cinayetini Marsilya Oteli’nde işler. Lefteri’yi haklamıştı bu sefer. Bıçağıyla kalbinden vurmuştu hasmını.
- 1871’de sarhoş kaptan İspiro’yu nefs-i müdafaa için vurmuştur da 1874’teki bu vukuatı pek öyle değildir. Zira otelden kaçmadan önce belindeki mücevher ve altın dolu kemerini de çalar. Topukları Galata’nın çamuruna bulandığından daha iflah olmayacaktır.
- Galata’ya ısınması çok zor olmaz. Zira Rum külhanbeyleri, adalı sabıkalılar, kumar oynayanlar, sokakta poz kesen bela adamlar Galata’da gani. Öyle bir alışır ki yuva beller. Tabanca dahi uydurur kendine el altından, öyle dolaşır o çamurlu taş sokakları.
- Galata taa Bizans zamanından gemici ve meyhane yatağı. Bir öbürüne bir berikine dolaşırken Petri, “çok gezenin ayağına herze bulaşır” kavlinden başını belaya sokmaktan da geri kalmaz.
- Senesi geçmeden üçüncü cinayeti işler. Bu neviden meyhanelerde birinde Galata’nın yeni türedi kaldırım kurtlarından Kalopedi ile aralarında niza çıkar. Kopuğu tabancayla mıhlar. Artık İstanbul’da da kaçak durumundadır.
- Birlikte düşüp kalktığı şerir arkadaşlarından birinin muavenetiyle Havyarcı Zambo Çorbacı denilen bir Rum’la tanışır. Bunun aracılığıyla Yunanlı bir kaptan alır Petri’yi Ayamavri adasına kaçırır. Ancak bela tam ensesindedir!
- Kefalonyalılar külhanbeyi meşrep olur demiştim. Kaptanlarının kan davası güden (malum maffios mefhumlar) Kefalonyalılar, Petri’nin kanını dökmeye yemin içmiştir. Petri’nin peşine takılmışlardır.
- Ayamavri’de arıyorlar tabi Petri’yi. Petri bakıyor ölümün nefesi ensesinde, bu tür mevzulara hakim bir balıkçının yardımıyla Sicilya’ya kaçıyor. Orada neler yaşadığı meçhul. Ancak maffios maffiosu tanır, Kefalonyalılar yüzünden orada da duramıyor.
- Trieste’ye gelerek sahte kimlikle bir Avusturya gemisinde ateşçi olarak işe başlar. Oradan da Beyrut’a kaçar. Kurtulduğunu sanmaktadır. Beyrut’un eğlence işret alemlerinde boy gösterir.
- Beyrut’ta düşüp kalkmaya başladığı gençten bir fahişenin kulağı deliktir. Petri’nin peşinden ta oraya dek gelen Kefalonyalıları öğrenmekte gecikmez!
- Kefalonyalılar tek tük gruplara ayrılmış bunun peşindeler. Kızın kendisini aradığını öğrendiği Kefalonyalı Anesti’nin kaldığı oteli dahi bilmektedir Petri. Peşindekileri atlatmak için 1876’da dördüncü cinayetini işlemiştir. Anesti, Beşare Oteli’nde bıçaklanmıştır.
- Petri, Beyrut’ta da duramaz artık. Limanda alır soluğu. Humberto nam bir İtalyan kaptanın gemisinde işe başlayarak oradan da kurtulur. Selanik’e gelirler. Oranın da yalıboyu eğlence yerleri meşhurdur, kantocular vs. orada da var.
- Ester adında hanende yani şarkı söyleyen bir Yahudi kızcağız, Petri’nin olduğu gemiye biner. Pirinçci Gazinosu’nda sahne alacaktır. Kaderi değişecektir hesabınca. Yolu burada Petri’yle kesişir. Petri, aftosuyla birlikte İstanbul’a yeniden ayak basar!
- Ancak Petri, Kefalonyalılar yüzünden ortalıkta çok dolanamıyor. Malum Kefalonyalı kabadayılar vs. var orada da. Bu yüzden Ester’le münasebette bulunduğu vakitler haricinde sahte İtalyan kimliğiyle Dolapdere’de harap bir bostan kulübesinde saklanıyor.
- Arada külhaniliği tutan Petri, Cadde-i Kebir’e çıkıp taşlara topuk vurmadan rahat edemiyor tabi. Ve bu dolaşmaların birinde Kaptan Lefteri’nin tayfalarından olup gemi senelerinde kendisiyle de samimi olan Kefalonyalı Toma ile karşılaşıveriyor!
- Toma da kaptanı ve hemşerinin kanını dökeni öldürüp intikam almak için fırsat kollayanlardan tabi. Görür görmez cadde ortasında atılıyor Petri’nin üstüne. Genç nasıl olsa, nasıl direnecek diye düşünüyor.
- Lakin ummadık taş yarar baş, Petri bundan atik çıkıyor. Şimşek gibi atılıyor Kefalonyalının üstüne o da. Kalbinden bıçaklayarak öldürüyor Toma’yı ve sırra kadem basıyor.
- Hasımlarını kalbinden bıçakla vurması, Rum kabadayılarının külhanilerinin dilindedir artık. Galata’nın yeraltı Petri’yi konuşmaktadır. Kefalonyalıların can düşmanıdır.
- Caddei Kebir cinayetinin gecesini aftosu Ester’in evinde saklanarak geçirir. Lakin evde fazla saklanamaz, canı sıkılır yine. Ester’in çalıştığı Pirinçci gazinosuna gider. Bela geldi mi üst üste gelir derler.
- Mirasyedi takımından genç bir Türk’ü sevgilisine sarkıntılık ederken görünce nereden bulduğu meçhul tabancasıyla öldürür. Firar eder ama Galata Canavarı’nın etrafındaki çember günden güne daralmaktadır.
- Ester, polis sorgusuna alınır. Galata Canavarı kendisine sorulur. Ester bir gün Petri’nin kendisini de öldürebileceğinden korkararak polise eşkalini bir tamam anlatır. Gazino bir müddet kapanır, Ester de can korkusuyla Selanik’e dönmeye niyetlenir.
- Ester, Galata Canavarı’na yakalanmadan Selanik’e dönmenin çarelerini araya dursun Petri kendine saklanacak yeni bir yer bulmuştur: Kaloferiyan’ın umumhanesi. Tahmin edeceğiniz üzere şeametten geri durmayan Petri bir başka rezalete imza atar.
- Kaloiferya’nın kızı Peruz’u, Kefalonyalı kaptanın o mücevherli kemerinden aldığı bir taşla kandırıp Dolapdere’deki kulübesine götürür, onun da hayatını Galata’nın kirli sokaklarına yuvarlar bir anlamda.
- Bu esnada Kefalonyalılar da polis gibi Petri’nin peşinde. Daha önceden Petri’nin kaçışına yardım eden Zambo Çorbacı, sonradan Petri’nin velinimeti olan Kaptan Lefteri’yi öldürüp soyduğunu öğrenince ona düşman olmuştur.
- Kefalonyalı kabadayılarla konuşup intikamcılara katılır. Ester’le mevzusunu duyduğundan Selanik’e kaçış yollarını araştıran kızın evini ziyaret eder. Polis evi tarassut altında tutmaktadır, Rum ahaliden olduğundan şüphelenir.
- Çorbacı dehşetli bir plan hazırlamış onu tatbik etmek istiyor. Firari durumdaki Bıçakçı’yı bulup Arnavutköy’deki evine davet edecek. Evinde saklanan Kefalonyalı külhanbeylerinden Argiri Papazi’nin pusuda beklediğini gizleyerek tabi.
- 1876 senesidir yine. Artık Kefalonyalıların hasımlarından mı duydu yoksa başka birilerinden mi meçhul, bu suikast planı Galata Canavarı’nın kulağına ulaşır. Bir gece çıt ses çıkarmadan (tulumbacı şıpıdıklarını çıkararak) eve gelir.
- Kefalonyalı ile Çorbacı’yı bıçağıyla öldürerek kayıplara karışır. Artık korkulu ve dehşetli hadiselerle anılmaktadır, analar çocuklarını Petri’yle korkutmaktadır. Polis takibatı arttırır.
- Petri’nin yine Cadde-i Kebir’e çıktığı bir esnada polis memuru Kargılı Raif, Ester’in verdiği eşkalden ötürü onu tanıyarak peşine düşer. Petri sahte Avusturya kimliğiyle Rusya sefaretine sığınır. Malum dönem kapitülasyon devri, herkese dokunamıyorlar!
- Rus sefareti durumu bilmediğinden bürokratik yollarla teslimine ilişkin çağrılara cevap vermez. Petri’yi Avusturya elçiliğine yollarlar.
- Elçilikte Raguzalı Nikola adında bir kavas yani elçilik görevlisi buna kancayı takar. Kavaslar bekçiden hallice malum, bu da pazu sahibi bir adam. Petri ile ahbaplıkları başlar. Kalyoncu Kolluğu meyhanelerinde sürterler.
- Bir-iki gün içinde Trieste’ye geri gönderilecek hesapta gemiyle, gemi gelene dek oyalıyorlar. Ama Petri’nin aklında tek bir şey var. Bu Peruz vardı hani kandırıp kulübesine götürdüğü kız.
- Meğer o gece bu kızın bir resmini çıkarttırmış orada. Dolapdere’deki kulübeye gidiyor bir gece vakti resmi almaya. Öyle kaçacak İstanbul’dan. Lakin şans bu ya. Kulübeye gireceği esnada kulübeden çıkan polis memuru Kargılı Raif’le burun buruna geliyor!
- Bostan kuyusu yanında pusuya yatarak çıkışını bekliyor kendisini tanıyıp Cadde-i Kebir’de kovalayan zaptiyeyi görünce. Onu da kalbinden bıçaklayarak öldürüyor.
- Sonra hiçbir şey olmamış gibi dönüyor meyhaneye, kavas ahbabının yanına. Ertes gün Tirol vapuruna binip Trieste’ye gidecek. Gitmeden bir hatıra fotoğrafı çektirdikleri söylenmektedir.
- Avusturya sefareti görevlilerinin nezaretinde Avusturya bayraklı Tirol vapuruna binerek denize açılır. Tam Çanakkale’den çıkacakları sırada kimle karşılaşır vapurda dersiniz? Eşkalini zaptiyeye veren Ester’le! O da Selanik’e gitmektedir.
- Vakit gecedir. Ester’in peşinden süzülür odasına. Yastıkla sesini kestikten sonra kalbinden bıçaklayarak öldürür. Peşine düşenler tutamaz. Boğazın sularına atlar. O kör karanlıkta boğulup gittiğine hükmederler.
- Hatta zaptiye dosyasına öldü kaydını düşüp mahzene kaldırır. Bir kaptanın teknesinin ardına bağlı sandala tırmanarak kurtulmuştur Petri. Giritli gemicilerce Sisam’da bir balıkçı köyüne bırakılır. Burada Kiryako adıyla yaşamaya başlar.
- Burada bir fahişe yeni aftosu olur, düşüp kalkarlar. Tabi bu esnada dönemin iletişim olanakları sınırlı. Kefalonyalıların yarısı bunun ölümünden habersiz, ada ada gezip Petri’yi arayanlar var. Adaya gelenlerden bu fahişe haberdar oluyor.
- Petri’ye haber veriyor. Kadın eski kırıklarından birinin aracılığıyla Petri’yi Aynaroz’a kaçırtıyor. Burası keşişler mıntıkası malum, kadınlar giremiyor bu yere. Petri burada sakal makal bırakıp başka bir isimle yaşamını sürdürüyor. 1878-79 senelerine kadar.
- Tabi adadan kaçış hikayesi duyulduğundan Kefalonyalılar bunu aramayı sürdürüyorlar. Aynoroz’a geliyor bir tanesi. Petri’nin ahbaplarından birini ayartıp pusu kuruyor. Ama tahmin edeceğiniz üzere Petri bunları da bıçaklayıp oradan kaçıyor.
- İstanbul’a dönüyor seneler sonra kürkçü hesabı. Kalyoncu Kolluğu’nda o Raguzalıyla içtikleri meyhaneye gidiyor. Adamı yeniden bulmak niyetinde yanında kalacak. Adamı tesadüf orada buluyor ama kendisi hakkında uygunsuzca konuşurken yakalıyor tam da.
- Hem de o çekildikleri resmi göstererek anlatıyormuş. Artık ne edepsizlikler faaş ettiyse, Galata Canavarı kapıdan girmeden tabancasını çekip ta kalbinden vuruyor Raguzalı kavası. Sene 1880’dir.
- Kefalonyalıların kiniyle ilgili şaşıran yorumlar geldi. Bunların maffios altkültürde yeri var dedik. “Honor, Masculinity, and Ritual Knife Fighting in Nineteenth-Century Greece” adıyla Thomas W. Gallant makale yazmış vaktiyle düşünün. Biz mevzuya dönelim.
- Efendim Petri nam saldığından ve korkulan bir şerir olduğundan onu bunu sindirip yahut “bir fayda sağlarız” diyenler nedeniyle saklanacak yer bulabiliyor. Nitekim Kuledibi’nde Galata’da bir başka umumhaneye saklanıyor.
- O sene çıkan bir yangın sonucu yanında takıldığı Alika adında bir fahişe ve onun Ahilya adındaki dostuyla birlikte Büyükçekmece taraflarında bir Rum köyüne saklanıyor.
- Bu tabi gönül meselesi değil. Zira Galata Canavarı’nı tanıyorlar ve öfkesini uyandırdıkları takdirde canlarıyla ödeyeceklerini biliyorlar. Petri köydeyken balıkçılardan Peruz diye bir kantocunun bahsini duyunca deliriyor.
- Acaba bu seneler evvel gönlünü kaptırdığı o Peruz olmasın? Hemen Pera’da alıyor soluğu balıkçılarla birlikte, Avrupa tiyatrosunda. Sahnede şarkı söylerken görüyor Peruz’u. O Peruz! Kantolarını kendi yazmasıyla da tanınmaktadır.
- Peruz sahneden inip içki içilen kısma geçene dek bekliyor, aniden karşısına çıkacak. Sevdiği kadına kavuşacağı düşüncesiyle o da iniyor içkili kısma. Oracıkta beyninden vurulmuşa dönüyor.
- Peruz, Ahmet adında bir bahriye neferiyle sarmaş dolaş. Bahriyeliler kabadayı meşrep olur malum, Peruz’u kimseye bırakmamacasına sarmış. Galata Canavarı’nın gözü dönüyor.
- Genç neferi tabancayla vurarak öldürüyor. Ortalık karışınca dışarı çıkıp birkaç el ateş edip meydan okumaktan da geri kalmıyor. Bu sahne, Sermet Muhtar Alus’un Onikiler romanında da yer almaktadır.
- Peruz canını kurtarıyor. Petri firarda yine. İstanbul’dan da kaçacak. Bu esnada kendisini teşhis edip ödül alırım diyerekten peşine takılan Hasan adında bir genci Salıpazarı’nda bir oduncu deposunda pusuya düşürüp kalbinden bıçaklıyor.
- Bir ara Madam Bela’nın meşhur Karaköy’deki batakhanesinde de takılıyor da bu batakhane ayrı bir floodun konusu. Biz mevzuyu uzatmayalım. Petri, Odesa’ya kaçıyor bu sefer yine ateşçi olarak bir gemide işe başlayıp.
- Gemide Kefalonyalı olmadığından, Kefalonyalı kabadayılar peşinde dolandığından o Rus gemisinde rahat edeceğini zannediyor. Kaptanın aftosuyla işi pişirince “beni ele verir” diyerek kürkçü dükkanı Galata’ya dönüyor yine.
- Galata’ya ayak bastığından beri başından bela eksik olmayan Petri’nin bu Galata sevdası nedendir bilinmez. Ama çok külhaniyi kendine meftun etmiştir. Galata’ya ayak basar basmaz genç, güzel bir kızcağız nazar-ı dikkatini celbediyor Petri’nin.
- Magdalena adında bir fahişedir. Petri malum temiz yüzlü, sevda yolunda çok sıkıntı çekmiyor. Elde ediyor Magdalena’yı. Galata’da bir çıkmaz sokakta evine götürmek, saklamak istediğini söylüyor. Eve gidiyorlar birlikte.
- Tabi Petri’nin bilmediği bir husus var. Bu kız aslında fahişe falan değil. Kiryaki. Öldürdüğü Kefalonyalı kaptanın kızı. O kızı tanımıyor ama kız onu tanıyor, hattı zatında peşinde!
- Kefalonyalılar bakıyor bu adam normal kabadayı yöntemleriyle ölmüyor, taktik değiştirmek iktiza eder diyor. Genç fahişelere merakı var diye bir kızı ayarlayıp tuzağa düşürmek istiyorlar. Kaptanın kızı intikamcılara katılıp bu işte gönüllü oluyor.
- Ev bu Galata’ya inen yokuşlardan birinde taştan merdivenlerden birinin kıyısında. Petri’yle birlikte oluyorlar evde. Petri ertesi sabah yorgun argın ve her şeyden habersiz çıkıyor evden.
- Kefalonyalı Lambo’nun birkaç saattir pusuya yatıp beklemesinden habersiz tabi. Lambo hasmına ecel gibi sokuluyor ve Kefalonyalı kabadayıların usulüyle alıyor canını: bıçaklayarak. Petri’nin cesedi kanlar içinde Galata taşlarına yığılıyor.
- 28 Ağustos 1880’de Galata Canavarı Bıçakçı Petri öldürüldüğünde 24-25 yaşlarındadır. Zaptiye kayıtlarında onunla ilgili çok ilginç bir not düşülmüştür.
- Ayaklarına asla çorap giymezmiş. Yumurta topuk sivri burun tulumbacı şıpıdığı giyermiş, topuklarına basarak. Ve öldürdüğü insanların yakınlarına bu şıpıdıkları bırakırmış imza gibi.
- Reşad Ekrem Koçu bu şeririn romanını yazmıştır ama yayınlanma fırsatı oldu mu bilmiyorum, bilen varsa yazar elbet belki kopyası dolanıyodur bir yerlerde. Reklamını Patrona Halil kitabında görmüştüm.…
Kasimpasa Canavari Hrisanstos
- Annesi Andernohin, Beyoğlu Derviş Sokağı’ndaki (bugün sanırım Peremeci Sokak) bir umumhanenin işletmecisi o dönem. Babası Ahilya, 1910’da bunları terk ederek Atina’ya gidiyor, sırra kadem basıyor. Sebebi meçhul.
- Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz derler ya. Hrisantos’un başını yakan abisi Laternacı Koço. Zanaatıyla meşgul olmaktan çok vurdu, kırdı peşinde. Beyoğlu’nun kopuklarıyla düşüp kalkan vukuatlı biri.
- Daha ufak yaşta abisiyle iş tutuyor Hrisantos. Suçun içinde büyüyor. Tramvayda yolcuların çantalarını kapıp kaçma, annesinin umumhanesine gelen müşterilerin cüzdanlarını cebellezi etme. Ne yol varsa bulaşıyor.
- Yaşı ilerledikçe “karmanyolacılık” zanaatına el atıyor. Gasp suçunun atası bir nevi. Şehrin içinde ıssız sokaklarda milleti ölümle korkutarak paralarını alıyor. Hayli hızlı ve azılı olduğundan nam salmaya başlıyor.
- Tabi isim yapınca ardına takılan da çok oluyor. Devrin namlı karmanyolacıları ve kopukları; Zafiri, Fantoma Mehmet, Harito, Makarnacı Niko, Demirci Andon bunun çetesine katılıyor. Vukuatları gırla gidiyor.
- Gece olduğu vakit zaten Pera taraflarında iyi adam kalmaz da bunlar yüzünden millet gece dolaşmaya tedirgin oluyor. Tatavla (Kurtuluş), kısmen Feriköy, Papazköprü, Dolapdere, Sinanköy, Bülbülderesi ve Beyoğlu’nun arka sokaklarındalar. Onikiler falan yok piyasada o dönem tabi.
- Tabi ufak iş kesmiyor. Ama zannederim Kefalonyalılar misali kasa hırsızlığında nam salmış diğer Rum külhanilerle papaz olmamak için yahut hiç uğraşmamak için karmanyola işini bir adım daha büyütmek istiyorlar. Dükkan soymaya karar veriyorlar.
- Bıçakla, silahla dolaşırsan bir yerde kan akar illa. Bir gün Boğazkesen’de kendi halinde muhallebicilik yapan Recep Usta’nın dükkanına sabahın kör vaktinde damlar Hrisantos. Hesapta süt alacaksa da maksat vurgun.
- Fantoma Mehmet ve Makarnacı Niko ardından içeri giriyor. Mahalle suskun, sabahın kör vakti. Ellerindeki demir parçaları ve kamalarla 65 yaşındaki Recep Usta’yı öldürüyorlar. Çekmecesindeki paraları alıp kaçıyorlar. Sene tartışmalı ya 1915 diyen de var 1918 diyen de.
- Polis teşkilatı ihdas edilmiş durumda tabi o dönem. Ve haliyle Hrisantos’un yediği herzeler kulaklarına geliyor. En son Boğazkesen cinayetiyle ilgili “Hrisantosların halt yemesi” lakırtısını duyar duymaz bunları enseliyorlar.
- O seneler biliyorsunuz Harb-i Umumi var. Birinci Dünya Savaşı denecek sonradan. Seferberlik zamanı. Bunlar direkt Divan-ı Harbi Örfi’ye çıkarılıyor yaka paça. Hepsi 15’er yıl kürek cezasına çarptırılıp Umumi Hapishane’ye tıkılıyorlar. İstanbul ahalisi rahat bir nefes alıyor.
- Lakin sevinçleri kursaklarında kalıyor İstanbulluların. Hrisantos’ların şansına Mondros Mütarekesi imzalanıyor. Otorite yok, herkes bir yere dağılmış. İtilaf kuvvetleri şehirde zuhur etmişler. Bu karışıklığı fırsat biliyorlar.
- Bunlar koğuşlarının altına lağım yani tünel kazarak firar ediyorlar. Polis peşine düştüğünden sırtını sağlam yere dayamak gerektiğini düşünerek İngilizlerin gölgesi altına giriyor. Devrin İngiliz istihbaratı işbirlikçi devşirirken onu da es geçmiyor.
- İngilizlere ne vaat ettiyse artık buna para ve silah yardımında bulunuyorlar. Sonra da İtilaf yanlılarından bilhassa Rum ahaliden kimselerden destek alarak Beyoğlu’nda kasırga gibi esmeye başlıyorlar. Hem de ne kasırga.
- Arkalarında İngilizlerle diğer Rum külhanileri var. Karmanyolalar, vurgunlar, soygunlar devam ediyor. Artık alenen Beyoğlu’na çıkıp oralarda soygun yapıyorlar, arka sokaklar faslı kapanıyor.
- Bıçakçı Petri’yi anlatmıştım. (Kabadayı Hikayesi; Galata Canavarı Bıçakçı Petri!) O da genç vs. görünüyor ama azılı katil. Hrisantos da bu ayarda. Fotoğrafına baksanız “ne alaka” diyebilirsiniz. Lakin bu siluet yıllarca insanlar için korku kaynağı oluyor.
- Bir gece Hrisantos ve çetesi, Beyoğlu’nda Madam Despina’nın yolunu kesip soymak istiyorlar. Kadın bağır çağır yardım istiyor, direniyor. O esnada Taksim Polis Merkezi’nin memurlarından Mehmet Efendi’de oradan geçiyor.
- Karakol binasına geçiyor, gece vardiyası hesabı. Kadının çığlıklarını duyunca yardımına koşuyor. Bunlar polis memurunu görünce anında namluyu üzerine doğrultup kurşun yağdırıyorlar. Mehmet Efendi oracıkta hayatını kaybediyor.
- Hrisantos’a yönelik takibat bu olaydan sonra sıkılaşıyor. Komiser Fahri Efendi özellikle güvendiği üç polis memurunu yanına alarak hususen Beyoğlu mıntıkasına giriyor. Hrisantosların peşindeler.
- Amaçları Hrisantos’u ansızın basmak. Lakin Hrisantos ve çetesi erken haber aldığından bunların peşine düşüyor. Aniden karşılarına çıkıp ateş açıyorlar. Fahri Efendi de bu esnada hayatını kaybediyor. Hrisantos çetesi yine arazi oluyor.
- Bunlar tabi arazi oluyorlar ama Beyoğlu’nda boy göstermekten de geri kalmıyorlar. En azılı karmanyola çetesi haline gelmişler. İtilafçılar arkalarında esip gürlüyorlar. Bu çatışmadan birkaç ay sonra Beyoğlu Ziba Sokağı’nda iki polise rastlıyorlar.
- Taksim Polis Merkezi’nde görevli Komiser Muavini Hüsnü Bey ve Polis Memuru Ali Efendi. Bunları çepeçevre sarıp silahlarını alıyorlar. Bu son olayla birlikte polis güçleri gruplar teşkil edip bunların peşine düşüyor İtilaf güçlerine rağmen.
- Bu arada bir ek bilgi. Meşhur casusumuz İngiliz Kemal’in yani Ahmed Esat Tomruk’un Milli Mücadele Anıları’nda geçen bir malumata göre İstanbul’da bulunduğu esnada Hrisantos’la tanışıyorlar.
- Mevzu sadece Hrisantos’un İngilizlerle ilişkisi değil. Hrisantos yeraltının en korkular grubu olduğundan, İngiliz Kemal asıl niyetini ve kimliğini gizleyerek Hrisantos’la da temas kurduğunu aktarıyor. Ek bilgiyi verdik mevzuya devam edelim.
- Polis grupları karakol karakol bunların peşinde dedik. Dolapdere Merkezi’nden İbrahim Efendi bunlarla karşılaşıyor. Gizlice takip ediyor bunları. Saklandıkları yeri tespit etmek niyeti.
- Hrisantos kaldırım kurdu, hatta sayın ki insan suretinde sansar. Sivil bir memurun kendilerini takip ettiğini anlıyor. Polis olup olmadığını bilmiyor. Tabancasını aniden çekip ateş ediyor. İbrahim Efendi kafasına isabet eden bir mermiyle orada şehit oluyor.
- Bunları ahali ya isteyerek ya korkuyla sakladığından ellerini kollarını sallayarak eğlence mekanlarını falan gezebiliyorlar. Bir gün Hrisantos’la Zafiri gizlice esrar içilen bir kahvehaneden çıkıyorlar, Avangeliya Kilisesi’nin oradan geçecekler.
- Bunların peşinde olan ve dolandıkları mıntıkada devriye gezen Polis Abdurrahman Efendi o esnada ayakkabılarını boyatıyor. Sokağa girer girmez karşılaşıyorlar tabi. Üniformalı birini görünce silahını almak için Hrisantos’la Zafiri üzerine atılıyor.
- Silahını vermek istemeyip mukavemet gösteren Abdurrahman Efendi’ye oracıkta kıyıyorlar tabancalarıyla. Adamlar bunca vukuata rağmen sağda solda gezinmeye devam ediyor.
- Bir gün Bülbülderesi’nde devriye gezen iki polis memuru Cemal ve Hüseyin Efendi, Acem Ali diye birinin kahvesininin önünden geçiyorlar. Daha önce burada kumar oynatıldığını falan duymuşlar zira. Dalıyorlar içeri.
- İçeride hakikaten de kumar oynatılıyor. Hatta o esnada Hrisantos’la çetesi içeride kumar oynuyor. Üniformalıları görür görmez silahlarını çekip ateşliyorlar. Cemal Efendi hayatını kaybediyor. Çıkan arbededen yararlanıp arazi oluyorlar.
- Bazı polisler ölü ya da diri bunları yakalamak için yemin ediyor ve hususi gruplar oluşturup öyle takip ediyorlar. Komiser “Pehlivan” Mehmed Efendi’de bunlardan birisi. Kendisinin seçtiği Hacı Şükrü, Osman ve Beşiktaşlı Şükrü adlı üç polis memuruyla peşlerine düşüyor.
- Üç haftalık takibatın ardından Dolapdere’de bunlarla karşılaşıyorlar. Tabancalar ateşleniyor, müsademe husule geliyor. Araziyi Hrisantos takımı avuçlarının içi gibi bildiklerinden kayıp vermeden kaçıp gidiyorlar. Osman Efendi şehit düşüyor müsademede.
- Dolapdere’de takibat artınca yer değiştiriyorlar. Taksim Çeşme Sokağı’ndaki bir evde toplanacakları ihbarı gidiyor polise. Taksim Merkezi’nde görevli polisler evi abluka altına alıyor.
- Bunlar eve gelirken polisleri erkenden görüp beklemedikleri yerden ateş etmeye başlıyorlar. Çatışma çıkıyor. Nuri Efendi vurulup hayatını kaybediyor o esnada. Polisler onunla ilgilenirken Hrisantos’la adamları yine kaçıp kurtuluyor.
- Adamlardan nefret eden kadar arka çıkan da çok. İtilaf güçlerinin gölgesi altında ellerini kollarını sallayarak Galata’da Todori’nin Meyhanesi’ne gidiyorlar. Mıntıka devriyesinde olan polis memuru Mehmed’e denk gelip ona da kıyıyorlar.
- Tabi bir yandan da takip sıkılaşıyor. Hem Hrisantos’un hem ötekilerin ayrı ayrı peşindeler. Özellikle İkinci Şube Müdür Muavini Faik Bey, Hrisantos’un sağ kolu Zafiri’nin peşinde.
- Adamlar ellerini kollarını sallayarak geziyor dedik. Bu Zafiri’nin Kalyoncukolluğu’ndaki bir muhallebici dükkanına girdiği ihbarı geliyor. Faik Bey gayet sakin buraya gidip Zafiri’nin karşısına dikilip kafa kağıdını soruyor.
- Zafiri elini cebine sokup aniden tabancasını çıkarıp Faik Bey’e ateş ediyor. Faik Bey böyle yapacağını tahmin ettiğinden hemen eğiliyor. Göğsünün sol yanından vuruluyor. Yarasına aldırmadan silahını çekip ateşliyor.
- Zafiri’yi vurup öldürmeye muvaffak oluyor. Silah seslerini duyarak olay yerine gelen polisler İngiliz Hastanesi’ne kaldırıyorlar Faik Bey’i. Bu esnada takibat devam ediyor. Her bir çete üyesinin peşindeler dedik.
- Çeteye sonradan katılan Harito diye bir şerir var. Bu adam bunlarla tanışmadan ve mütarekeden önce İranlı bir tütüncüyü soygun maksadıyla öldürmüş, önce idama mahkum edilmiş, ardından 101 yıl hapis cezası almış bir cani.
- Tabi Mütareke ve İngilizlerin şehre gelmesi bunun da işine yaramış. Hapisten birçok kişiyi İngilizler salıveriyorlar kendilerine yarar diye. Harito da öyle çıkıyor ve en isim yapmış çete olan Hrisanstos’un tayfasına katılıyor. Bazen tek bazen bunlarla soyguna çıkıyor.
- Bir kere yakalanıp Beyoğlu Tevkifhanesi’ne gönderiliyor ama buradan da firar ediyor. Soygunlara devam ediyor. Aynalıçeşme’de Emin Camii Şerifi civarında oturan ve her zaman çantasıyla birlikte evine giden George adında bir sarrafın peşine düşüyor.
- Akşamüstü aniden dükkanına girip sarrafı öldürüyor. Ardından içinde beş bin lira bulunan bir çantayı alıp kaçıyor. Peşine takılan bir bekçiyi de yaralıyor kaybolmadan evvel.
- Sene 1920 bu arada. Bir gece İstanbul Polis Müdüriyeti sivil polislerinden Ali Rıza ve Ahmet Vefik, Kalyoncukolluğu’nda devriye geziyorlar. Takibatın parçası. Tesadüf Topçular Sokağı’na geldikleri vakit Harito ile karşılaşıyorlar.
- Harito’yu bir sokakta kıstırıyorlar. Harito yarın teslim olacağını, o gün yortu olduğu için serbest bırakılmasını istiyor. Polisler kulak asmıyorlar buna. Bunun üzerine tabancasını çıkarıp ateşliyor. Fakat o da ne? Silahı tutukluluk yapıyor.
- Hemen ikinci bir silah çıkarıp ateş etmek istiyor ama polis Ali Rıza Efendi üzerine atılıp bu silahı kapıyor, Harito’yu da yaralıyor.
- Harito bundan sonra üçüncü bir silah çıkarıp polislere ateş ediyor ama polisler aman vermiyor, kurşun yağdırıyorlar. Harito başına ve bacağına isabet eden kurşunlar nedeniyle olay yerinde ölüyor.
- Hrisantos bakıyor pabuç pahalı, ortalıkta görünmemeye çalışıyor. “Doktor Yani” adında sahte bir kimlik ediniyor. Kılığını görüntüsünü dahi değiştiriyor. Bu vaziyette yine eğlence yerlerini dolaşmaya, hovardalığa devam ediyor.
- Bir gece Hrisantos ile çetedekilerden Demirci Andon, Ziba Sokağı’nda bulunan bir evde içki içip eğleniyor. Çıkışta Polis Memuru Necati Bey ve Bekçi Sabri Efendi’ye rastlıyorlar. Bunlar kanunu görünce anında kaçıyorlar tabi.
- Normalde façası başka türlü olduğundan bunları tanımıyorlar. Ardından durmasını söyleyerek koşturuyorlar. Hrisantos’la Andon tabancalarını çekip bu iki memurun şehit olmalarına sebebiyet veriyor. Takibattan sıyrılıyorlar.
- Bu iki görevliyi öldürünce Hrisantos’la şürekasının tabiri caizse biti kanlanıyor. Tekrar eski günlerine dönerek yeniden soygunlara vurgunlara başlıyorlar. Sarraf Mihael’i gözlerine kestiriyorlar bu sefer.
- Sarraf Mihail’i soymak için dükkanına girdiklerinde Mihail’in kardeşleriyle aralarında arbede çıkıyor. Tabancalar ateşleniyor. Mihail’in iki kardeşi öldürülüyor. Ancak çeteden Makarnacı Niko yakayı ele veriyor. Polis kapıyor bunu.
- Niko anında ötüyor her şeyi. Çeteyi, işleri, saklanma yerlerini anlatıyor. Verdiği bilgiler neticesinde çetenin diğer üyelerinden Fantoma Mehmet’i Bülbülderesi’nde saklandığı evde kıskıvrak yakalayıp ele geçiriyorlar.
- Hrisantos’u bulmadan takibat hız kesmiyor. Kısa sürede çeteden Demirci Andon2u da Galata’da bir apartman dairesinde kıstırıyorlar. Andon mukavemet ediyor, Polis Memuru Sait Efendi’yi öldürdükten sonra kolundan vuruluyor. Yaralanınca teslim oluyor.
- Çete dağılınca Hrisantos kalıyor tek başına. İstanbul’da yakalanması an meselesi, güvenebileceği kimse yok. Kalırsa öleceğini biliyor. Çareyi firar etmekte buluyor. Nitekim sevgilisi Eftimya ile birlikte 1920 yılının Mart ayında Yunanistan’a kaçıyor.
- Pire’ye yerleşiyor. Pire’yi bilen bilir, Galata gibi bir yer. Rıhtım, meyhane ve belalılar dolu. Rum külhaniler yani mangas, mangkes denilen tiplerin gezindiği bir mıntıka daha rembetler gelmeden evvel. Burada bir meyhane açıp işletmeye başlıyor Hrisantos.
- Bela böylesinin başından eksik olmaz. , Pire’de görev yapan Panayot isminde bir jandarma, sevgilisi Eftimya’ya balta olunca yani asılınca öldürmekten çekinmiyor. Orada da kaçak durumuna düşüyor. Selanik’e kaçıyor.
- Eftimya, Pire’de tek başına kalınca canı sıkılıyor. Beyoğlu’na, İstanbul’a alışmış neticede. Ona haber vermeden İstanbul’a dönüyor.
- Hrisantos bunu öğrenince öfkeden deliye dönüyor, kendisine ihanet ettiğini düşünüyor. Eftimya’yı öldürmek üzere Aşil Anastasyadis adında sahte bir Yunan pasaportu alıp soluğu İstanbul’da alıyor. Eylül 1920’de.
- Yeraltı boşluğu kaldırmaz. Hrisantos ortalıktan kaybolunca Beyoğlu sokaklarında bu kez Nobar adında bir kopuk peyda oluyor. Polisin sıkı takibatına rağmen bu şerir de vurgunlar, soygunlar yapıyor.
- Çetesiz olan ve intikam ateşiyle kavrulan Hrisantos, Nobar’la irtibata geçiyor. O esnada polis de Nobar’ın gizlendiği evi öğrenmiş, evin etrafında tertibat alıp gelmesini bekliyor.
- Bekçi düdüğü ve dur ihtarına ateşle karşılık veriyor evin önüne gelen iki şahıs. Polisle müsademe çıkıyor. İkisi de paçayı kurtarıyor. Eftimya, Hrisantos’un İstanbul’a geldiğini öğreniyor ve ne manaya geldiğini çok iyi biliyor.
- Eftimya’nın babası Meyhaneci Brava, Dolapdere Polis Merkezi’nde alıyor soluğu. Hrisantos’un İstanbul’a döndüğünü ve kendisiyle kızının hayatının tehlikede olduğunu söylüyor. Saklandığı yeri de biliyor anlatıyor polislere.
- Meğer Hrisantos kaçarken yaralanmış. Tatavla Direkçibaşı Sokağı’nda Balıkçı Agaton’un evinde saklanıyormuş. Böylece polis bir önceki gece ihbar sonucu bekledikleri evin önüne gelenin Nobar’la Hrisantos olduğunu öğreniyor.
- Malumat üzerine Dolapdere Polis Merkezi Komiseri Hasan Tahsin Bey ile Komiser Yardımcısı Muharrem Efendi, Balıkçı Agaton’la irtibata geçiyor. Bu arada Muharrem Efendi ünlü oyunculardan Selda Alkor’un babasıdır.
- Plan şu: 7 Eylül 1920’yi 8 Eylül’e bağlayan gece Agaton’un evi hem önden hem arkadan polislerce kuşatılacak. Hrisantos’un evin arkasında zemin katta bahçeye bakan bir odada yattığı biliniyor.
- Evin bu kısmı da Komiser Yardımcısı Muharrem ile polis memurlarından Cafer Tayyar tarafından kuşatılacak, kendileri odanın penceresine sokulacaklar. Agaton da bunlara sezdirmeden alelade bir günmüş gibi içeri girip yemeklerini ve ilaçlarını verecek.
- Daha sonra kendisine uyumasını tavsiye edip başında nöbet bekleyeceğini söyleyerek Hrisantos’un silahlarını alacak. Hrisantos uykuya dalınca Agaton parola gereği iki kez kuvvetlice öksürecek polisler pencereden içeri girecek.
- Diyelim ki Hrisantos evin ön tarafından kaçmaya çalıştı. O zaman da evin ön tarafında diğer polislerle bekleyen Komiser Tahsin Bey bunu kıstıracak. Plan aynen tıkır tıkır işliyor vakit gelince. Ancak polisler pencereden girerken aksilik husule geliyor.
- Hrisantos insan suretinde sansar dedik. Bunlar pencereye yaklaşırken dal çıtırtılarını duyuyor. Agaton’un kendisini pusuya düşürdüğünü anlayıp tabancalarını anında kapıyor pencereden dışarıya ateş ediyor.
- Muharrem ve Cafer Tayyar ateşe karşılık veriyor. Hrisantos ateşi kesince hızla pencereden odaya dalıyorlar. Bir bakıyorlar ki Hrisantos yaralı vaziyette yatıyor. Ancak silahları elinde.
- Cafer Tayyar silahları almak için hamle yapınca Hrisantos son anda tabancasını ateşleyip karnından yaralıyor. Ancak yarasına aldırmayan Cafer Tayyar şarjöründeki bütün mermileri Hrisantos’a boşaltıyor. Orada son buluyor hikayesi.
- Hrisantos’un cesedi önce Dolapdere Polis Merkezi’ne götürülüyor. Burada da Sinanköy Kilisesi Papazı’na teslim ediliyor. Hrisantos, Papazköprü, Tatavla, Dolapdere ve Pangaltı Rumlarının da katıldığı bir tören ile kilise yakınındaki bir mezarlığa defnediliyor.
- Hrisantos’un hayatı kitaplara konu oluyor. En bilineni olayın yakın tanığı Muharrem Alkor’un yazdığı “Hrisantos’u Nasıl Öldürdüm?” adlı çalışmadır. Kendisinin silahının polis müzesinde olduğunu okumuştum ancak resmini görmedim.
- Türk sinemasında İstanbul Kan Ağlarken (1952) ve Üç Namus Bekçisi (1969) adlı iki ayrı filme de konu oluyor. Bunlardan İstanbul Kan Ağlarken en önemlisi. Neden diyeceksiniz. Agah Özgüç’ün Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi’nde okumuştum:
- Senaristi meşhur yönetmen Osman F. Seden, bu hadiseyi ve Hrisantos’u senaryolaştırma için araştırma yaparken 1950’lerin başında yetmişlerinde olan Dolapdere’de bir ihtiyar Rum’la tanışıyor. Onunla konuşuyor. Olayları bilen birisi.
- Eftimia’yla birlikte Fifiça adında bir kadının daha olduğunu anlatıyor ihtiyar Rum. İki kadının arasındaki kıskançlığı, Fifiça’nın Hrisantos’u Türk polisine ihbar ettiğini anlatıyor. Sonra da Sakızağacı’nda oturan başka bir ihtiyar Rum’a yönlendiriyor.
- Metresi Fifiça’nın üvey kardeşi olduğu söylenen ihtiyar bir Rum madaması ona Hrisantos’un sevdiği şarkıları söylemiş. Hrisantos meşhur La Paloma’ya çıldırırmış ve her gece gitarla o şarkıyı çaldırırmış Fifiça’ya.
- Sonra da Eftimya’yı görüp ona aşık olmuş, kızı ailesinden silah zoruyla kaçırmış. Eftimya’nın babasının mevzusu da oradan ileri geliyormuş. (Bir kaynakta sonradan Hrisantos’un hısımlarının bu kızın babasına saldırı düzenlediği yazılıydı ama bulamadım)
- Hrisantos çizgi romana da uyarlanmıştır. Meşhur Ustura Kemal ve arkadaşları, (Kabadayı Hikayesi ; Üsküdar’ın namlı ismi ‘Ustura Kemal’) mütareke senelerinde Dolapdere taraflarında Hrisantos çetesine rastlar!
- Tabi arbede çıkmıyor. Zira kurgu icabı orada olan Arap Abdullah Paşa’dan tırsıp (kasti anakronizm olduğunu evvelce Ustura Kemal floodunda anlatmıştım, kurgu icabı) çekilip gidiyorlar.
Subscribe to:
Posts (Atom)