“Bundan 40-50 yıl öncesi” diye söze başlar Sermet Muhtar Alus. Yazı 1949 tarihli olduğuna göre 20. yüzyılın hemen başları yani… Mevsim yaz, sayfiyedeyiz. Öğle yemeğinden yeni kalkmışız, karnımız tok vücudumuz pelte, şekerlemeye niyetliyiz, ama o da ne, sokakta bir ahenkli seda…
“Vişne çürüğü, sıfır numara dar Beyoğlu kalıplı fesi sola yıkık, perçinleri alnına dökük, yenleri mor kadifeli caketi kartal kanat omuzunda, galibardi yün kuşağı yana sarkık, bol paçalı, yumurta ökçeli şıpıdıklar, pavurya yürüyüşlü bir uçarının elinde nargile; arkasında biri lavta, öbürü tef çalan iki zıpır sökün ederlerdi. Uçarıya nargileli köçek denirdi. Köşklerde yalılarda ekdilik [?] eden, haftalarca postu seren, İstanbulun kenar mahallelerinden düşen çanak yalayıcı kadınlar derhal ayaklanırlar:
- Kuzum hanfendiciğim emret; şunları çağıralım; bir gönlümüz şenlensin!
Hatunun olur demesine kalmadan seslenirler:
- Huuu delikanlı, çalgıcılar, gelin bize.
İçlerinde köçeğin adını sanını, Suyunu sopunu, yerini yurdunu bilenler de var:
- Basri efendi oğlum, Çınarlı Çakır Basri duymadın mı ayol? Sizi bekliyoruz.
Çakır bıçkın mı bıçkın, babasının ipliğini satmışlardan, ötekiler peşinde, yanpırı yanpırı bahçeye girer, afili bir eda ile feri, caketi fırlatır, nargileyi başına koyup çiftetelli ile oyunu tutturur. Fiyakalı fiyakalı hareketlerle ağır ağır, surat gayet ciddi, tam külhanvarî ne kıvırma, ne kıvırma; sanki nargile tepesine yapışık… Çiftetellileri bitirince curcunalı türkülerle girişir:
Selanik kahpe selanik
Suyun içtim, pek bulanık.
Ardından:
Bülbül olsam, kona da bilsem dallara
Akan çeşmim yaşı döndü sellere.
Daha ardından:
İki turnam gelir allı kareli
Birisini şahin vurmuş birisi de yâreli…
Daha sonra ‘hoppala zeybek tarararam’larla zeybeği, ‘ah yalel yalel’lerle arabı, ‘denizin kenarında kalayladım kazanı’ ile lâz oyunları oynardı. Zırt zırt çömelişler, sağ ve sol dizin üstüne çöküşler, birden ayağa kalkıp hop hop hoplayışlar. Yine nargile kezâ tepesine perçinli.
Nihayet, tuluat tiyatrolarının komedi-darmalarında, son perdede zalim kişilerle mazlum kişilerin kılıç kılıça geldikleri, şanonun kolişlerinde çanak mehtapları yakıldığı zamanda çalınan mahut ‘Galo’ ile topaç gibi fırıl fırıl döner, nargilenin marpucu boylu boyunca açılırdı."
[1] Sermet Muhtar Alus PDF Article
See also: Tarih ve Toplum, Şubat:1994, Sayı:122, Cilt:22, Taha Toros`un yazısı
Sermet Muhtar (20 Mayıs 1887 - 28 Mayıs 1952), Türk yazar, gazeteci, karikatürist ve İstanbul beyefendisi. Daha çok Akşam gazetesinde yayımlanan eski İstanbul`u anlatan yazılarıyla tanınır.
İstanbul'un eski ailelerine dayanır. Ahmet Muhtar Paşa ve Kevser Hanım'ın oğludur. Dönemin tanınmış Paşa çocukları gibi özel tutulan hocalar tarafından eğitildi. 1906'da Galatasaray'dan mezun oldu. Daha sonra Hukuk Fakültesi'ne giren Sermet Muhtar, Hanımlara Mahsus Gazete'de bazı makaleleriyle yer aldı. 1910 yılında diplomayı alınca hakimlik veya avukatlık yapmak istemedi, babasının müdürü olduğu Askeri Müze'ye girdi. İkinci Meşrutiyet'le birlikte basın hayatına karikatürleriyle girdi. Davul ve el-Üfürük dergilerine karikatürleriyle katkıda bulundu.
Sermet Muhtar, İstanbul'la ilgili yazıların çoğunluğunu Akşam gazetesinde yayımlamaya 1931 yılında başladı. Öğleden sonra yayımlanan Akşam, o yıllarda İstanbul'da en çok okunan gazetedir. "30 Yıl Evvelkiler" başlığı altında başlayan yazılarını "Masal Olanlar", "İstanbul Kazan, Ben Kepçe" ile takip etti. Akşam gazetesinin tirajını artıracak derecede ilgi vardı yazılarına. Yüzlerce makale daha yayımladı, bu yazılar sosyal ve folklorik açıdan İstanbul'un yakın tarihini ve yaşantısını kapsamaktadır. Zaman içinde Tan, Son Posta, Cumhuriyet gibi gazetelerde çok sayıda makale daha yayımladı. Dergilerde ve gazetelerde yayımladığı yazıların sayısı bini geçmekte ve birçok değişik konuyu kapsamaktadır. Tarihten Sesler dergisinin de kadrosunda yer almıştır.
Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun isteği üzerine hazırlık aşamasında olan İstanbul Ansiklopedisi'ne yüzlerce bilgi yolladı, fakat maalesef İstanbul Ansiklopedi G harfini aşamadı. Reşat Ekrem Koçu'nun ölümüyle birlikte değerli fotoğraf ve resimleri de kapsayan malzeme dağıldı, bu değerli malzemelerin akıbeti tam olarak bilinmemektedir. Yusuf Ziya Ortaç ile yakın arkadaşlardır.
Sermet Muhtar Alus annesine çok düşkündü. Evlilikleri uzun sürmedi, ilk evliliğinden Tülin(Hanım) adında bir kız çocuğu oldu. Kızı evlendiği zaman Türsan soyadını aldı. Sermet Muhtar annesi Kevser Hanım'a olan düşkünlüğü ömrü boyunca sürdü. Matbaaya bile annesiyle beraber gelip beraber döndüğü söylenir. Şüphesiz ki annesi için en büyük acılardan biri 65 yaşında vefat eden oğlu Sermet'in ölümünü görmek olmuştur. Sermet Muhtar'ın ölümüyle birlikte İstanbul çok önemli bir aşığını kaybetti.
Sermet Muhtar Alus'un Eserleri
İstanbul Yazıları
30 Sene Evvel İstanbul
Eski Günlerde
İstanbul Kazan Ben Kepçe
Masal Olanlar
Onikiler
Kıvırcık Paşa (beyazperdeye de aktarılmıştır.)
Harp Zengininin Gelini
Rüküş Hanımlar
Hayalanmalar
Bir Varmış Bir Yokmuş
Eski Çapkın Anlatıyor
Eski Konaklar
Nanemolla
Piyes
Dert
Zincirleme
Helal Mal
Duvar Aslanı
Yıldızlar Barıştı
Diğer
Türkçe-Fransızca Askeri Müze Rehberi
Türkçe-Fransızca Lugat
[2] Nargile : hubble bubble, shisa, water pipe, hookah EN From FA nārgīla/nārgīl نارگيله/نارگيل 1. hindistan cevizi, 2. tütün içmekte kullanılan içi su dolu kap old FAa anārgēl hindistan cevizi ağacı ve meyvesi ~ Sans nārīkela नारीकेल. Bu sözcük Sanskritçe aynı anlama gelen nārīkela नारीकेल sözcüğünden alıntıdır.
Nar :from FAnār/anār نار/أنار nar ağacı ve meyvası old FA
anār. nār/enār [ Tezkiret-ül Evliya (1341) : bir tabak nār
getürgil ]
No comments:
Post a Comment