Wednesday, October 31, 2012

Genelevden Korkma | Vahdettin ENGIN

GENELEVDEN KORKMA FUHSUN GIZLISINDEN KORK 
Vahdettin ENGIN 

Istanbul'da halk arasinda zevk ve sefahat âlemlerinin yayginlasmasi Sultan Abdülmecit dönemine, yani 1839 ile 1861 yillari arasina rastlar.
 
 Misir Valisi'nin aile fertleriyle birlikte pek çok Misirli beyler, pasalar ve hanimlar bu yillarda Istanbul'a geldiler ve büyük paralarla Bogaziçi'nde yalilar satin alip alafranga esyalarla süslediler. Lüks içinde yasayan ve israf derecesinde paralar harcayan Misirlilar, önceki dönemlerde mütevazi bir hayat sürdüren varlikli Osmanli ailelerini ve saray halkini da özendirince sefahat ortami genisledi, israf çogaldi ve harcamalar artti.
 
 

FRANSIZ'A ÖZENDIK
 
 

Ayni dönemde, 1853 ile 1856 yillari arasindaki Kirim Savasi sebebiyle çok sayida Fransiz ve Ingiliz askeri de aileleriyle birlikte Istanbul'a gelmislerdi. Fransizlar'in ve Ingilizler'in eglence anlayislari da Istanbul halkini etkiledi. Osmanli, Kirim Savasi sonrasinda ilk defa yabanci ülkelerden borç para almis, ülkede geçici de olsa bir refah ortami dogmustu. Bu ortamin etkisiyle padisah Abdülmecit saray halkinin eglencelerine müsamaha göstermis, sarayi örnek alan pasalar ve beyler de konaklarinda hemen her gün eglenceler yapmaya baslamisti. Durum halka da sirayet edince sefahat ve fuhus iyice çogaldi.
 
 

Fuhus, Osmanli'da her dönemde vardi ama 19. yüzyilin ikinci yarisindan itibaren "umumhane"lerin yani genelevlerin sayisinin artmasiyla yayginlasti. Abdülaziz Bey'in 'Osmanli Âdet, Merazim ve Tabirleri' isimli kitabinda umumhaneler hakkinda ayrintili bilgiler yer aliyor. Suriçi Istanbul'unda, Beyoglu civarinda ve Üsküdar'da daginik bir halde bulunan umumhanelerde çalisan kadinlar "fahise", "sermaye" veya çogu zaman kullanildigi tabirle "âlüfte" olarak adlandirilirdi.
 
 

CILVE KUTUSU IFAKAT
 
 

Sishane Karakolu Caddesi, Kisla Arkasi Papaz Köprüsü, Humbaraci Yokusu, Balik Pazari, Dervis Sokagi, Timoni Sokagi, Laleli Çesme, Küçük Balik Pazari, Tarlabasi, Kuledibi, Yüksek Kaldirim, Kasimpasa üstü, Galata, Aksaray, Çivizâde, Sena Yokusu, Salkimsögüt, Çukurbostan, Kalyoncu kullugu gibi yerler umumhanelerin yogun olarak bulundugu semtlerdi. Umumhanelerin her biri sahibinin ismiyle anilirdi ve 'Acem'in hanesi', 'Mumcu Ahmet'in hanesi', 'Alayci Kadri'nin hanesi', 'Keseci Hürmüz'ün hanesi', 'Kaymak tabagi'nin hanesi', 'Langa Fatma'nin hanesi', 'Dönme Ahmet'in hanesi', 'Gül ipek'in hanesi', 'Arnavut Samiye'nin hanesi', 'Kör Emine'nin hanesi' en çok bilinen umumhanelerdi.
 
 

Asina olanlar, umumhanelerin nerede oldugunu gayet iyi bilirdi. Ilk defa umumhaneye gidecek olanlara 'muhabbet tellâli', 'gönül postacisi', 'dert ortagi', 'sirdas', 'vasita' ve 'hevenkçi' gibi sifatlarla anilan bazi aracilar yardimci olurdu. Umumhanelerde çalisan kadinlar da gerçek adlari yerine 'Afet', 'Benli Eda', 'Ceylan', 'Dilbaz', 'Bülbül-efkende', 'Feleknaz', 'Handan', 'Cilvekutusu îfakat', 'Isve', 'Isvebaz', 'Kamer', 'Mestinaz', 'Pembe', 'Cihanyandi Pesend', 'Sadberk', 'Sevda', 'Seza', 'Suzide', 'Sazimend', 'Semsiseb', 'Sivekâr', 'Kartopu Söhret', 'Gümüs gerdan Ülfet', 'Vuslat', 'Candayanmaz Zisan', 'Kaymak tabagi Servet' ve 'Ziynet' gibi takma isim kullanirlardi. Bu isimler ayni zamanda sahibinin özelliklerini de yansitirdi. 
 
 

DOST BULMAK SARTTIR
 
 

Umumhanelerde çalisan kadinlarin dinleri, yani Müslüman veya gayrimüslim olmalari fark etmezdi. Istanbullu kadinlarin yaninda ülkenin çesitli bölgelerinden gelenler, hatta Romanya, Rusya ve Avusturya uyruklu kadinlar da umumhanelerde çalisirlardi. Resmi kayitlara göre, yabanci uyruklulardan bir kismini, ülkesinde kandirilip igfal edildikten sonra kaçak olarak Istanbul'a getirilenler olusturuyordu. Çalisma iznine sahip olmayan yabancilar, zaman zaman yetkililere müracaat edip Osmanli tabiiyetine geçmek istiyorlardi.
 
 Fuhus yapan kadinlarin mutlaka bir dayanaga ve koruyucuya Ihtiyaçlari vardi. 

Kadinlar, olur-olmaz yerlerde, özellikle çalistiklari evlerde rahatsiz eden, belâ çikaran ve korkutup sahiplenmek isteyen kisilerin ellerinden kurtulmak için bazi kabadayilarin muhafizligina siginirlardi. Kabadayilar kadinlari koruma karsiliginda hanelere serbestçe girip çikarlar, evde bulunduklari zaman kadinlar baskasina çikamaz, ev sahibi tarafindan hürmet görürler, yanlarinda ahbaplarini getirmislerse onlara da alâka gösterilirdi. 

Sene baslarinda ve bilhassa bayramlarda kabadayilarin her birine oldukça degerli hediyeler verilirdi.
 
 Umumhanelerde herhangi bir olay çikmasi durumunda kabadayilar ayik ve akli basinda olmak için içki içmezler; kabadayiliklarina halel getirmemek için züppelik saydiklari hareketler yapmazlar; agirbasli, saglam, sakaya gelmez bir tavir takinirlardi. 'Arap Abdullah'. 'Kahraman Bey', 'Halil Bey'. 'Kadayifçi Riza', 'Suhte Niyazi', 'Osman Pehlivan', 'Arnavut Resit', 'Sulu Tahsin', 'Tosun Bey', 'Haci Riza', 'Amber Ali', 'Hisarli Ahmet', 'Camci Muhiddin', 'Çesme Meydanli Rifat' ve 'Fermeneci Izzet' meshur kabadayilardandi. Kabadayilara siginmak kadar, devlet katinda önemli görevleri olan kisilerin dostu olmak da kadinlar için hem güvence hem de övünme vesilesi idi.
 
 

YENIYE "HISIR" DENIR
 
 

Umumhaneye giden kisi âdet üzere muhabbet tellâlina bir miktar para ödedikten sonra eve girer, öncelikle alt katta bulunan 'muhabbet meydani' veya 'gönül pazari' denilen yere götürülürdü. Ev sahibi içeriye girer, gelen kisi önceden tanidigi biriyse büyük bir sevinçle 'uzun zamandan beri görünmedigini, hasretle beklediklerini, âlüftesinin kendisini çok özledigini abartili yeminlerle anlatirdi. Eger gelen misafir yeni ise, 'bu hanenin öyle rast gele insanlar için olmadigini, aracilik eden adamin hatiri için kendisini kabul ettiklerini söyler ve daha birtakim yalanlarla adamin gönlünü hos tutardi.
 
 Sonra evdeki âlüftelerden birkaçi mütebbessim bir çehre ile odaya girer, ekseriya sol elleri sag koltugu arasina sokulu, sag elleri ile hafifçe çenelerini tutarak manali bakislarla adamin karsisina geçim otururlardi. Gelen kisinin haline, meslegine ve derecesine göre sohbet açarlar, her zaman gelmesini saglamak için iltifat ederlerdi. Yeni gelen kisi 'hisir' veya 'handaval' dedikleri takimdan ise lâfa ona göre baslarlardi. Eger 'gözü bagli' ve 'sigircik kusu' olarak tabir ettikleri genç ve tecrübesiz bir kisi Ise gönül alici sözlerle etkilemeye çalisirlardi. Adam evde fazla kalamayacaksa aralarindan birini seçer, digerleri odadan çikardi. Içeride kalan âlüfte, adamin arzu ve heveslerine göre isveler yapar ve misafirini hosnut ederdi.
 
 

KOLTUK BELASI
 
 

Müsteri eger gece de kalacak olursa yemek hazirliklari baslar, parasi da alinirdi. Genellikle ucuz yemekler hazirlanir, rakilar içilir, misafire birçok naz ve isveler yapilir, neselendirmek için def çalinir, sarkilar ve maniler söylenerek vakit geçirilirdi. Müsteri zengin ve bol para harcamaya egilimli ise özel muamele görürdü. O gece evde baska misafirler varsa ve birbirlerini taniyorlarsa, onlar da eglenceye istirak eder, bîr odada toplanilir, sarkilar söylenip naralar atilir, vur patlasin çal oynasin bir cümbüs baslardi. Edep disi sözler söylenir, sakalar yapilir, velhasil etraftaki evleri rahatsiz edecek tarzda bir âlem yapilirdi. Güvenlik güçleri, meshur olan bu umumhaneleri bilirler ve kontrol altinda bulundururlardi ama hükümetten bir emir gelmedigi müddetçe müdahalede bulunmazlardi.
 
 

Umumhanelerden ayri olarak, 'koltuk' adi verilen randevuevleri de vardi. Bu evler her mahallede bulunabilirdi ve gizli isletilirlerdi. Dis görünüsleri itibariyle normal bir evden hiçbir farklari olmaz, sahipleri de etrafa belli etmemeye çalisirdi. 'Yari hususi' de denilen bu evlerde kadin ve erkek bulusur, ev sahipleri hizmet ederdi. Randevuevlerine çogunlukla geceleri gizlice ve önceden kararlastirilmis parolalar ile girilirdi. Evlerde yüksek sesle konusulmaz, sokak tarafindaki odalarda oturulmaz, arka taraftaki ses geçirmeyecek odalarda kalinirdi.
 
 Koltuklar, yani randevuevleri mahalle arasinda oldugundan normal ev olarak kabul edilirdi ve eger mahalleli fuhus yapildigini tespit ederse eve baskin düzenlerdi. Komsular, mahalleye gelen bir kiracinin ahlâka aykiri is yaptigini, evine degisik insanlarin girdigini anlar ise önce mahallenin delikanlilarina haber verilir, sonra mahalle imamina, muhtara ve ihtiyar heyetine söylenirdi. Mahalleyi fuhustan temizlemek için mahalle bekçisine, mahallenin delikanlilari ile civardaki komsulara dikkatli olmalari tembih edilirdi. 

Fuhus yapildigindan süphelenilen haneye gizlice bir adamin girdigi görüldügü anda bütün mahalleli haberdar edilirdi. Allah'tan korkun, çekilin. Namus ehline tecavüzde bulunmayin' diye karsilik verip mahalleliyi inandirmaya çalisirlardi.
 
 Içeridekiler direnirse Imamin 'kirin' emri ile kapi tekmelerle açilir, herkes birbirini iterek içeri dolar ve büyük bir gürültü kopardi. Evin her tarafi arandiktan sonra eger kimse bulunamazsa mahalleli dagilir, geride kalan imam ve muhtar efendiler, 'Bu yapilanlar çirkin bir sey ise de ahalice namusunuza bir defa daha inanilmasi bakimindan yine de hakkinizda hayirli oldu' gibi sözler sarf eder, ev sahibinden Özür dilerlerdi. Böyle olmaz da evde bir adam yakalanirsa, her tarafindan biri tutar, yüzüne tükürülür, yapilmadik hakaret kalmaz, 'Bre ise yaramaz habis, mahallemiz senin gibi rezillere mesken olamaz, senin hakkindan simdi hükümet gelir' denilerek yerde sürüklenirdi.
 
 

GENELEVE MECBURI IZIN
 
 

Baskina gidenlere, çevreden olayi duyanlarin da katilmasiyla kalabalik giderek artar, herkes pencerelere dolusur, adam hayli hirpalanmis ve süklüm püklüm bir sekilde karakola teslim edilirdi. Daha sonra mahalleli 'Hey gidi, burasi namuslu bir mahalledir. Buraya düsünüp tasinmadan girmek ne cesarettir, simdi buldu belâsini' gibi sözlerle tekrar fuhsun yapildigi eve döner, evdekîlere ertesi sabahtan tezi yok defolup gitmelerini, aksi halde gerekenin yapilacagini söyleyip dagilirlardi.
 
 Hükümetin denetimi altinda ama gayri resmi sekilde faaliyet gösteren umumhaneler, 'koltuk' adi verilen hususi evlere göre çok daha güvenceli idi. Fuhsu engellemenin zorlugunu bilen hükümet, umumhanelerin varligina ses çikarmiyor, denetim altinda bulundurarak yayginlasmasinin Önüne geçmeye çalisiyordu. Umumhanelerin sayisinda artis olursa siki tedbirler uygulaniyordu. 

Meselâ, 1859'da Istanbul'da fuhsun çogalmasi üzerine Sadrazam Âli Pasa bir emirname yayinladi. Emirnameye göre, fuhus yapanlar, fiilin derecesine göre 48 saatten üç aya kadar hapis veya üç aydan alti aya kadar sürgün ile cezalandirilacaklardi. Bu tür tedbirler fuhsun önüne geçilmesi için yeterli degildi. Hükümet de durumun farkinda oldugundan özellikle meshur umumhanelerin faaliyetlerine göz yumardi.
 
 Umumhanelere göz yumulmasindaki amaç, fuhus sektörünü belli mekânlarda tutmak ve mahalle aralarina yayilmasini engellemekti. Bu yerler zaten güvenlik güçlerinin denetiminde bulunur, hatta umumhane sahipleri güvenlikten sorumlu yetkilileri bir sekilde memnun ederlerdi. Koltuk adi verilen ve mahalle aralarinda faaliyet gösteren mekânlar ise mahallelinin yaptigi baskinlarla kapatiliyor, baskini yapanlar arasinda resmi görevlilerin de bulunmasi yapilan isleme bir tür yasallik kazandiriyordu.
 
 

POLIS MAASA BAGLANMIS
 

Hükümet ve umumhaneler arasindaki bu karsilikli kabullenme, birtakim sikâyetlere de sebep oluyordu. I892'de padisah Ikinci Abdülhamit'e verilen bir jurnalde, Istanbul'da asayissizligin ve fuhsun arttigi, Zaptiye Naziri Hüseyin Nazim Pasa'nin hiçbir tedbir almadigi ifade ediliyordu. Jurnalde yazildigina göre, Nazim Pasa'nin korudugu Komiser Hüsnü ve polis memuru Saban Efendiler, sorumlu olduklari bölgelerdeki umumhanelerden ayda altisar lira rüsvet aliyorlar, ayrica gözlerine kestirdikleri namuslu kadinlarla tehdit yoluyla beraber oluyorlar, sonra da umumhanelere düsmelerine yol açiyorlardi. Tekliflerine razi olmayan kadinlari ise birtakim iftiralarla karakollara sevk ediyorlar, evli olanlari kocalarindan bosattiriyorlar, perisan edilen zavalli kadinlar sonuçta ya fahise oluyor yahut hapishaneye düsüyorlardi.
 
 

YÜZ ADET GENELEV VARDI
 
 

Mahallelerinde umumhanelerin fazlaligindan rahatsizlik duyan halk da zaman zaman sikâyetini yetkililere iletiyordu.
 
 Tarlabasi'nda bulunan umumhanelerden sikâyetçi olan semt halki 1905'te bir dilekçe vermisti. Konuyu ele alan Beyoglu Mutasarrifligi sikâyetlere hak vermekle beraber, umumhanelerin kapatilmasi halinde her tarafa dagilacaklarina, dolayisiyla zararlarinin daha fazla olacagina ve mücadele etmenin zorlasacagina karar verdi.
 
 1900'lü yillarin basinda Galata ve çevresinde 100 civarinda umumhane vardi ve hükümet bu yerleri mümkün oldugu kadar bir arada tutmaya gayret ediyordu.
 
 

IMAM, KADIN KALDIRDI
 
 

Unkapani'nda 1903'te ilginç bir fuhus hadisesi cereyan etti. Unkapani Salih Pasa Mahallesi Camii imami Mehmet Necip Efendi, bekârdi ve camiin içindeki bir odada kaliyordu. Cemaat, camiye kadin getirdiginden süphelendigi imami göz hapsine almisti. Nitekim bir gece, imamin yaninda bir kadinla camiye girdigini gören halk, durumu zaptiyeye haber verdi. Sikâyet üzerine gelen zaptiye memurlari, camiye girdiklerinde Imam Mehmet Efendi'nin Vasfiye adli bir fahiseyle beraber olduklarini gördüler. Imam ve kadin karakola götürüldü, ayrica Imamin bu uygunsuz davranisi Seyhülislâm'a sikayet edildi.
 
 1904'te Bahçivan Yuvan idi, karisini ve kizini Dimitri adli birinin kandirip igfal ettigini, sonra da Beyoglu'nda bir umumhanede çalistirdigini sikâyet etmisti. Yapilan arastirma neticesinde söz konusu kadinlar umumhanede bulunmus, Rum Patrikhanesi'ne teslim edilmisti.
 
 

1905'te meydana gelen bir baska hadise ise söyle idi: Tophane'de Seyyid Nizam Mahallesi'nde oturan Mustafa adli bir sahis evini umumhane haline getirmis ve komsulari tarafindan sikâyet edilmisti. Yakalanip sorguya çekilen Mustafa kendisinin namuslu bir insan oldugunu, evi ise annesinin islettigini söylemisti.
 
 

YENI YASA GEREKTI
 
 

Ikinci Mesrutiyetin 1908'de ilaniyla birlikte yürürlüge giren anayasada, mesken dokunulmazligi hükmü vardi. Artik hane sahibinin izni olmaksizin hiç kimsenin evine zorla girilemeyecekti. Eski dönemlerdeki gibi baskin yapilamadigi için fuhus daha da yayginlasti. Ikinci Mesrutiyet'ten sonra gerek Istanbul'un birçok semtinden, gerekse çesitli vilâyetlerden gelen sikâyet yazilari, fuhsun anormal derecede arttigini gösteriyordu. Mesken dokunulmazligina güvenen birçok ahlâksiz, aleni bir sekilde fuhus yaptirmaktan kaçinmiyordu. Valiler, fuhsun önüne geçebilmek için ya eski baskin yönteminin yeniden uygulanmasini yahut boslugu giderecek yeni bir yasanin çikarilmasini talep ediyorlardi.
 
 

MADAM DESPINA'NIN EVI
 
 

Pes pese ortaya çikan savaslar, alinan yenilgiler, artan fakirlik ve issizlik de fuhsu yayginlastirdi. Sikâyette bulunanlar arasinda Müslüman ve gayrimüslim halkin yanisira Istanbul'da ikamet eden yabanci uyruklular da vardi. Sikâyetlerin ardi arkasi kesilmiyordu: 1910'da, Sisli'deki Süvari Karakolu civarinda 17 evin randevuevine dönüstürüldügü, 1911 Ocak'inda Bakirköy Bostan içi'nde, Asmali Sokak'ta Madam Despina'nin umumhane açtigi, 1913'te de Sisli'de, Nikogosyan Kiz Mektebi yaninda Nazif adli kisinin fuhus yaptirdigi sikâyet edilmis ve önlem alinmasi istenmisti.
 
 Yetkililer sikâyetleri dikkate aliyor ama çözüm bulma konusunda sikinti çekiyorlardi. Emniyet Müdürlügü konuyla ilgili olarak Beyoglu Emniyeti'ne gönderdigi bir yazida, umumhane meselesinin giderek ciddiyet kazandigini, halkin sikâyetlerinde hakli oldugunu ama dilekçelere kesin bir cevap vermenin zorlugunu yazmisti. Emniyet Müdürlügü, umumhanelerin hepsinin kapatilmasinin mümkün olamayacagini ve bir araya toplayarak kontrol altinda tutulabilecegini düsünüyordu. Fakat umumhaneleri bir araya toplamak da uzun vadeli ve belediyenin el atmasi gereken bir isti. Yapilabilecek tek sey, fuhus mekânlarinin siki bir sekilde denetlenmesi ve mahallelinin rahatsiz olmasinin önüne geçilmesi idi.
 
 

GS'NIN KOMSU EVLERI
 
 

Umumhanelerle basa çikmakta zorlanan . yetkililer, bir yandan da kadinlari bu hayattan kurtaracak bazi tedbirler aliyorlardi. Istanbul Polis Müdürlügü'nün bu konuda Emniyet Genel Müdürlügü'ne gönderdigi bir yazida, kadinlarin fuhsa sürüklenmesinin en önemli sebebinin fakirlik ve geçimlerini temin etme endisesi oldugu söyleniyor ve bazi kadinlarin askeri dikimevinde istihdam edilmeleri teklif ediliyordu. Emniyet Genel Müdürlügü ise bu uygulamanin zaten yapildigini yazmis ve Ilginç bir tespitte bulunmustu: Umumhanelerde çalisan kadinlar geçim sikintisindan ziyade bu isi bir aliskanlik hafine getirmislerdi ve bu sebeple geri dönüsleri zordu.
 
 Okul idareleri de umumhanelerden sikâyetçi idi ve en büyük tepkiyi Beyoglu'nda bulunan Galatasaray Lisesi yöneticileri gösteriyordu. Çünkü okulun hemen yan tarafindaki Yeni çarsi Caddesi'nde sira sira umumhaneler vardi ve ögrenciler burada çalisan kadinlari rahatlikla görebiliyordu.
 
 

Ögrenciler bu durumdan pek sikâyetçi degildiler ama idareciler, umumhanelerdeki hafifmesrep kadinlarin pencerelerde ve balkonlarda açik saçik dolastiklarim, ögrencilerin zihinlerini bulandirdiklarini söylemisler, umumhanelerin kaldirilmasini istemislerdi. Ileride milletin ve memleketin kaderi ellerine birakilacak mümtaz ögrencilerin ahlâklarinin bozulmasina izin verilmemeliydi.
 
 

PENCERENI KAPAT VE OTUR!
 
 

Umumhanelerin tek bir yerde toplanmasi bir türlü saglanamamis, halkin sikâyetleri devam etmisti. Kadiköy Duvar dibi'ndeki Riza Pasa Mahallesi'nin sakinleri, 1919'da semtlerindeki umumhanelerin kaldirilmasi için pes pese dilekçe vermisler, sikâyetlerinden sonuç alamayinca mahalleli adina Anadolu Demiryollari Komiseri bizzat Içisleri Bakani'na bir mektupla basvurmustu.
 
 

Mektupta söyle deniyordu
 
 'Bundan iki sene evvel Türk ve Hiristiyan, namuslu ve kibar ailelerle meskun Kadiköy Duvar dibi Riza Pasa Mahallesi'nde polis müdüriyetinin karariyla iki umumhane açildi.
 
 Biz hadiseyi duyar duymaz umumhanenin engellenmesi Için gerekli yerlere derhal müracaat ettik ama hiçbir netice alamadik. O zamandan beri araliksiz olarak müracaata devam ediyoruz. Bizi hep oyaliyorlar yahut 'Pencereni kapa otur' diyorlar.
 
 Muhterem Beyefendi! Riza Pasa, Mühürdar ve Moda ahalisi Kadiköy'ün en kibar, en nazik ve en terbiyeli halkidir. Burada umumhane haline getirilmis alti adet ev vardir ve hepsi ahsaptir. Her gece duyulan sazlar, sarkilar, kavgalar, kadin bagrismalari ve silâh seslerinin yaninda, bu sefil kadinlar görgü kurallarina hiç riayet etmiyor ve çirkin hareketlerde bulunuyorlar. Hatta, söylemekten utaniyorum, her seyi açikta yapiyorlar. Namuslu aileler arasina saçilan bu ahlâksizlik, bu sefalet, bu müptezellik henüz bir çiçek halinde hayata atilmaya hazirlanmis genç kizlar üzerinde bir tesir meydana getirmez mi?
 
 

YANGIN VE KAVGA TEHLIKESI
 
 

Oraya gelen gençler, bekârlar veya evliler ne olursa olsun islerini sazsiz sözsüz göremezler mi? Namusumuz üzerine yemin ederek söylüyoruz, sabahlara kadar rahat bir uyku uyuyamiyoruz. Her zaman için yangin tehlikesi, kavga ve silâhli çatisma ihtimali mevcut. Bizim daha fazla istirap çekmemize bîr son verdireceginizi ayaklariniza kapanarak istirham ederiz. Talebimiz, bu umumhanelerin buradan kaldirilip münasip bir yere nakledilmeleridir.
 
 

KIMSENIN GÜCÜ YETMEDI
 
 

Içisleri Bakani, Emnîyet'ten meselenin arastirilmasini ve bilgi verilmesini istedi. Emniyet Genel Müdürlügü, Içisleri Bakanligi'na, Kadiköy civarindaki umumhanelerin Duvar dibi'nde toplanmasinin Emniyet Müdürlügü tarafindan olusturulan bir komisyonun karari oldugunu, bu evlerin yikilmasi halinde fuhsun Kadiköy'ün diger semtlerine dagilacagini ve sikâyetlerin artacagini, dolayisi ile umumhanelerin bulunduklari yerde kalmalarinin daha uygun oldugunu yazmisti. Eger içki ve çalgi yasaklanir, olay çikmasi da engellenirse mahallelinin huzuru kismen de olsa temin edilebilirdi.
 
 Neticede yine kesin bir çözüm bulunamamis, umumhaneler faaliyetlerini icraya devam etmislerdi.

SOURCE

No comments: